top of page

İNANÇ
İnanç Özgürlüğünün Temel İlkeleri İnsanlığın geçmişten günümüze en büyük sorunlarının başında adalet, insan hakları ve hürriyeti sorunu olmuştur. İnsanlık en büyük acılarını ve zulümlerini geliştiremediği bu nedenlerden dolayı yaşamıştır. İnsanı anlamlı ve değerli kılan en önemli ilkeler, insan hakları, adalet ve hürriyeti ile ilgili olanlardır. İslamiyet Kur'an'i ilkeler bağlamında insanın tarihsel süreçte geliştiremediği ve yitirdiği değerlerini yeniden inşa etmiştir.
İnsana yeryüzünün ve varlığın temsilcisi olduğunu hatırlatmıştır. Kur'anın insana verdiği değeri, tarihin akışı içinde insan kendisi için geliştirememiş ve oluşturduğu medeniyetlerde kendisine sağlamamıştır. Kur’an-ı Kerim ferdî ve toplumsal anlamdainsan hakları, adalet ve hürriyetler konusu üzerinde durmuş vebu alanda yoğunlaşmıştır. Bu konunun başlangıçtan itibaren İslam ilkelerinin içerdiği temel prensiplerin başında geldiğini ortaya koymuştur. İlahi vahyin özünde insanların temel hakları, adaletve hürriyeti konusunda bilinçlenmeleri yer almaktadır.
Kur'an, İnanç hürriyetini insana bir hak olarak vermiş ve bunu, insanın kullanması gereken temel hak olarak görmüştür. İnsan, varlık olarak yeryüzünde özel bir değer taşımaktadır. İnsan, gerçek değerini kendisine sunulanniteliklerini, amaçsal ve değersel ilkelerini geliştirdikçe kazanır. Kur'an'a göre insanın varoluş ilkelerinin başında, din/inanç yer alır. Kur’an’a göre, dini ilkelere bağlı bir yaşam bir değerdir. Bu açıdan dinini yaşama ve gerçekleştirmenin temel ilkesi olan inanç hürriyeti beşeri bir haktır. İnanç hürriyetinin korunması, ilahi bir emir ve dolayısıyla dinî bir gerekliliktir. İnsanın inanç hürriyetini özgürce ve bilinçli olarak kullanması ve başkalarının buna saygılı olması bireysel bir haktır.
Toplumda inanç hürriyeti ve dinî hoşgörü de bu anlayış çerçevesinde gelişir. İnsan yeryüzünde bir amacı gerçekleştirmek için emaneti yüklenmiştir43. İnsan varoluşsal olarak sorumludur ve bu sorumluluk, özgür bir iradeyi ve bir takım hakları zorunlu kılar. Bu bağlamda inanç hürriyetinin gerçekleşmesinde hak ve özgürlük, temel iki unsurdur. Bu haklarbireye insanca yaşama imkânı sunar. Söz konusu haklar, Allah’ın insanlığa hiçbir ayrım gözetmeksizin bahşettiği haklardır. İnsan, saygın, şerefli ve huzurlu bir hayat yaşayabilmek için bu hak ve özgürlüğe ihtiyaç duyar. Temel hak ve özgürlükler kişiye özel olup gasp edilemez ve bir başkasına devredilemez. İslam dini can, akıl, din, mal ve neslinkorunmasını ve bu hak ve özgürlükleri güvence altına almıştır. Kur’an-ı Kerim temel hak ve özgürlüklerden bahsederken hiçbir bir ayrım yapmadan bütün insanlığa seslenir ve şöyle der:
“İnsanları hakları olan şeylerden mahrum bırakmayın ve kötülüğü yaygınlaştırarak yeryüzünde ahlaki çürümeye meydan vermeyin!"44
İslam'da İnanç Özgürlüğünün İlkeleri İslâm, sorumluluk, adalet ve hürriyeti insan hayatını anlamlı kılan ilkeler olarak ortaya koymuştur. Kur’an, bireyin en anlamlı söz ve eylemini bilinçli olma amacına bağlamıştır
Baskı, tehdit ve zorlama ile gerekleştirilen söz ve eylemler, güzel ve doğru olsa bile, gerçek anlamda dinî-ahlakî bir değer taşımaz. Din/inanç hürriyeti, insanın temel hak ve hürriyetlerinden biridir. Her insan dini seçme, inanma, inancının gereğini yerine getirme hakkına sahiptir. Bunlar insanın doğal ve insani haklarıdır. Bundan dolayı kimseye baskı, dayatma ve şiddet uygulanamaz. İnsan hür iradesinin gereğini yerine getirme hakkına sahiptir. Kişinin inanç ve dini değerleri hakaret, küfür ve alay konusu edilemez. İnsan, inancı ve dininin gereklerini yerine getirmekten dolayı, engellenemez, aşağılanamaz ve alay edilemez.
Din/inanç insanın nihai duygusu/vicdanı olduğu için özel ve dokunulmazdır. Yüce Allah insanın din/inanç hürriyeti hakkını özgür iradesiyle kullanmasına izin vermiştir. Bu durum insan için inanç hürriyetinin değeri ve önemini ortaya koymaktadır. Yüce vahiy emirleri ile,
Hz. Peygamber söz ve uygulamaları ile din/inanç hürriyetini insani bir hak olarak ortaya koymuştur. Dinin insan için taşıdığı değer ve önem, din özgürlüğünü en temel haklar arasına koyar. Dinin insanda yaratılıştan gelen bir eğilim olan mutlak varlığa inancın bireysel olduğu kadar sosyal yaşamda da objektif ifadelerini içermesi yanında, insanın kişilik ve karakterinin oluşumunda önemli bir yeri vardır.
Bu durum, din özgürlüğünün, insan için varoluşsal bir sorun; vazgeçilmez ve dokunulamaz bir hak olduğunu gösterir
(Ardoğan, 2005: 499).
Kur'an-ı Kerim'de Din/İnanç Hürriyeti
Din, akıl sahibi insanların, kendi hür irade ve tercihlerini kullanarak doğrudan hayra ulaştırmak üzere Allah tarafından tesis edilen ilahi bir kurumdur
(Topaloğlu ve Çelebi, 2010: 70).
Dinin özünde iman, imanın temelinde de kalp ile tasdik vardır. İnsanın bir şeyi isteyerek tercih etmesi, onu ancak kalben benimsenmesi ile mümkündür. Bu nedenle ilahi iradenin benimsenmesi rızaya bağlıdır (Dağcı, tsz.:67). Din ve vicdan özgürlüğünün temeli inanç özgürlüğüne dayanır.
İnanç özgürlüğünde, devlet, din, topluluk veya birey kimseye inanmak veya inanmamak konusunda baskı yapamaz. İnancından dolayı kınamaya veya ayırıma tabi tutulamaz. İlahi vahyin hitabı insana yöneliktir ve amacı insandır. Yüce yaratıcı insanı vahyin değersel ilkeleri ile donatmak ve saygınlık konumunu korumayı amaçlamıştır. Vahiy, insanın yeryüzü ve daha sonra gerçekleşecek olan uhrevi hayatına amaç ve anlam koymuştur. Allah, insanı bilme, düşünme, anlama gibi yetenekler ile donatmıştır. Bu bağlamda insanı yeryüzünün halifesi kılmıştır.
İnsan, sorumluluğunu bilmek, Allah'ın koyduğu düzeni ve yarattığı varlıkları korumakla görevlendirilmiştir. Evrendeki en büyük sorumluğu insana yüklemiştir. İnsanın bu sorumluluğu tam olarak yerine getirebilmesi için, Allah'ın yardım ve desteğine ihtiyacı vardır. Vahiy, insana yol gösteren yöntem ve rehberdir. Gerçek şu ki, Biz ona yolu/yöntemi gösterdik; şükredici, ya da nankör (olması artık kendisine kalmıştır).58 İnsana iyiyi, güzeli ve doğruyu gösterir ve tavsiye eder59, fakat hiçbir baskı ve zorlamaya kabul etmez.
Bu anlamda Allah, insana irade vermiş ve onu sorumlu kılmıştır. Bu yüzden insan hür iradesi gereği, söz ve elemlerinden sorumlu kılınmıştır. Allah insana, dinini, inancını belirleme, davranışlarını şekillendirme (ahlak) bu ilkeler doğrultusunda yaşama(ibadet-muamelat)'da insana tavsiye ve lütufta bulunmuştur.
İnsan hür iradesinin gereği, inancını belirleme hakkına
sahiptir. Bu Allah'ın insana tanıdığı ve garanti altına
aldığı bir haktır. Dinde zorlamanın olmayacağını
ifade eden Kur'an'ın emri mutlak ve evrenseldir.
Dolayısıyla dinin inanç, ibadet ve ahlaki bütün
alanlarında bu ilke geçerlidir. Bunun tek istisnas
ı bir kimsenin dini uygulamaları veya dine karşı
tutumuyla başkalarını rahatsız eder noktaya
gelmiş olmasıdır. Dini dayanak noktası yapıp
başkalarının haklarına tecavüz etmek ya da Din
karşıtı tutumuyla başkalarını rahatsız ederek
onların kutsal değerlerine saldırmak kamu otoritesinin müdahale etmesi gereken bir hukuk ihlalidir. Dolayısıyla toplumun diğer bireylerini doğrudan rahatsız etmeyen ve kamu düzenine zarar vermeyen dini uygulamalar yerine getirip getirmeme konusu, kişinin hesabını sadece Allah'a vereceği inanç ve ibadet özgürlüğü alanına girer.
(Ünal, 2005: 277).
Kur'an, dinini/inancını belirlemede insana tam bir özgürlük alanı tanımıştır. Dinde baskı ve zorlamanın mutlak anlamda yapılamayacağı ilkesini getirmiştir. "Dinde zorlama yoktur. Artık doğru ile yanlış, birbirinden ayrılmıştır: O halde, şeytani güçlere ve düzenlere (uymayı) reddedenler ve Allah'a inananlar, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam mesnede tutunmuşlardır: Zira Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir." 63Kur'animanın bir irade, kabullenme (tadik) ve bilgi eylemi olduğunu vurgulamıştır. Bu yüzden imanı doğrudan insanın kendisine bırakmıştır.
"Ve de ki: "(Bu) hak, Rabbinizden (gelmiş)tir: Artık ona dileyen inansın, dileyen reddetsin".64Kur'an insana inanma ve inanmama özgürlüğü alanında tam bir hürriyet vermiştir.
İman bireysel bir kabullenme ve tercihtir. Kişi tüm bilgi ve öncülleri ile nihai birahlaki anlayış ve yaşam tarzını belirler. İman, birey için hayatidir ve bu yüzden kişinin değersel ve yaşamsal ilkelerinin amaçlarının oluşturur. Bu yüzden bireyin imani ve dini değerlerine yönelik her baskı, hakaret ve şiddet değersel ilkelerine yöneliktir. Kim olursa olsun ve hangi imani bilinç olursa olsun, birey için önemli olan bu değerlere karşı her türlü hoşgörüsüzlük ve saygısızlık yanlıştır. Vahiy bu bağlamda her türlü düşünce, inanç ve değerlere yönelik tavır ve hakaretlere karşı uyarılarda bulunmuştur.
"Onların Allahtan başka yalvarıp sığındıkları (varlıklar)a sövmeyin ki onlar da kin ve cehaletten dolayı Allaha sövmesinler: zira Biz her topluma kendi yaptıklarını güzel gösterdik. (Ama) zaman geldiğinde onlar Rablerine döneceklerdir: O zaman Allah onlara bütün yaptıklarını (en doğru şekilde) anlatacaktır."65Ayrıca vahiy, bireyin Dininin/İmanının gereği duygu ve eylemlerini (ibadet) yerine getireceği mabetlere karşı da duyarlı olmayı tavsiye etmiştir.
"Onlar ki, sadece "Bizim Rabbimiz Allah'tır!" dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. Çünkü, Allah insanları birbirlerine karşı savunmasız bıraksaydı, şüphesiz o zaman, içlerinde Allah'ın isminin çokça anıldığı manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler (çoktan) yıkılıp gitmiş olurdu. Ve muhakkak ki Allah, O'nun davasına arka çıkanlara yardım edecektir, çünkü, Allah (her şeyi hükmü altında tutan) en yüce iktidar Sahibidir"66 .
Kur'an-ı Kerim, geçmişte inançları sebebiyle baskı ve zulüm gören, öldürülen insanları ve toplulukları zikretmiş ve bunları yapanları kınamıştır. " Ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı. Ve onlar, mü'minlere yapar olduklarını seyrediciler idi. Ve bunlardan intikam almaları da, bunların azîz, hamîd olan Allah'a imân etmiş olmalarından başka bir şey için değildi"67 . Ayet, Yemen'de Yahudiliği kabul eden Himyeri Kralı ZuNuvas'ın, miladi 523 de işgal ettiği Necran'daki Hristiyan halkı Yahudiliğe girmeye zorlarken yaptığı baskılara işaret etmektedir. Bu baskılar sonucu yirmi bin Hristiyan'ın öldürüldüğü belirtilmektedir ("Ashabu'l-Uhdûd", Eroğlu, 1991: III/471). Ku'ran-ı Kerim, Hz. Muhammed ve mümin arkadaşlarına baskı ve zulüm yapan Mekkeli müşrikleri, muhtemelen bildikleri bu olayı hatırlatarak uyarmaktadır.



bottom of page