top of page

AKIL

İslam Dini Mantık - Akıl Dinidir (mi?) 

İslam dininin hükümleri, prensibleri insan fıtratına uygun, insan aklının kabul edebileceÄŸi ÅŸekildedir. Bu tesbit doÄŸrudur. 


İslam’da çok az bir kısmı“taabbudî” olup teslimiyeti gerektiren prensipler dışında, bütün hükümler “makul’ul-mâna” olup akıl ve mantık açısından anlaşılabilir durumdadır. 


İslam’da emir ve yasakların; erginlik çağına gelmiÅŸ, aklı başında olan insanlar için söz konusu olması, aklı olmayan kimselere herhangi bir sorumluluÄŸun yüklenmemesi de İslam’ın akla önem verdiÄŸini, akla hitap ettiÄŸini ve bu açıdan “bir mantık dini” olduÄŸunu göstermektedir.

“İslam dini mantık dinidir” diyenler bu ifadeleriyle; emekle, kendi aklını, kendi mantığını esas alan kimsenin kastettiÄŸi düÅŸüncedir. Bu tesbit yanlıştır.
Bu kimseye göre “Madem aklın yolu birdir”, öyleyse onun aklının almadığı ÅŸeyler doÄŸru deÄŸildir. O halde, İslam adına ne varsa, kendi aklına aykırı olan her ÅŸey yanlıştır. Çünkü, İslam akıl dinidir. Aklın almadığı ÅŸeyler dinde de yoktur. 

Bazı kimselerin akıl erdiremediÄŸi bir meselenin “mantıkî olmadığını” söylemeleri doÄŸru deÄŸildir. Bir çoÄŸumuz, fizik, kimya, astronomi, matematikle ilgili bir çok meseleyi bilmiyoruz, aklımız ermiyor. Fakat, hiç kimse bazı insanların aklı ermez diye bu ilimlerin aklî, mantıkî olmadığını iddia etmez. Çünkü, akıl kendi başına her ÅŸeyi keÅŸfedecek güçte deÄŸildir. Böyle olsaydı, peygamberlere ihtiyaç kalmazdı. Her iÅŸin uzmanlık alanı vardır. BaÅŸkasının akıl erdiremediÄŸi ilgili alanın meselelerine uzmanlar kolaylıkla akıl erdirebilirler. Bunun gibi, bazı kimselerin İslam’ın, Kur’an’ın hakikatlerine aklı erdirememeleri, o hakikatlerin aklî, mantıkî olmadığını göstermez. 
İslam’da “taabbudî” olarak anılan ve zahiren akıl ile anlaşılamayan bazı meselelerin varlığı, kulluÄŸun test edilmesine yöneliktir. İman esasları ilmîdir, aklîdir. İslam esaslarının az bir kısım meseleleri ise aklı tatmin etmek için deÄŸil, teslimiyeti test etmek için vardır. İman esasları kabul edildikten sonra aklın kolay koloy kavrayamadığı bazı hususlar da olmalıdır ki, insanın sadece aklına mı yoksa iman ettiÄŸi Kur’an’a mı teslim olduÄŸu ortaya çıksın.

Kısaca, “Madem Kur’an Allah’ın kelamıdır, öyleyse -aklım almazsa bile- söylediÄŸi her ÅŸey doÄŸrudur.” diyen imtihanı kazanır. 
“Kur’an’daki ÅŸöyle bir meseleyi aklım almaz” deyip tereddut gösteren kimse ise imtihanı kaybeder. Çünkü, bu ikinci ÅŸahıs imanında samimî deÄŸildir veya çok cahildir.

Mesela, sabah namazının iki, öÄŸle namazının dört rekat olması akla tabi olan bir mesele deÄŸildir. Ancak, domuz eti ve içki neden haram kılınmıştır v.s. gibi meseleleri ilim ve hikmet düsturu ile açıklayabilir. Mantığa dayalı olan ikinci kısım taabbudi kısma göre daha geniÅŸtir.

İslam Dininin Akla VerdiÄŸi Önem:


İslam dini aklın varlığını mükellefiyetin esası saymış bunun yok olması ile kiÅŸiden mükellefiyetin kalkacağını bildirmiÅŸtir. İslam Dini muhafaza edilmesi gereken beÅŸ ÅŸeyden birisinin akıl olduÄŸunu söylemiÅŸtir.

Görevini tam yapan akıl, heva ve taklitten sıyrılan, munharif görüÅŸlerden etkinlenmeyen akıldır. İslam davetini taşıyan onun emir ve yasaklarına uyan gerçek akıl budur. İlahi hükümlerin hepsi makul olup aklı muhatab almakta, aklı tedebbur, tefekkür ve basirete davet edip, kör taklidden sakındırmaktadır. Kur’an akli delil ve burhan örnekleriyle doludur. Felsefe ve kelamcılar Kur’anın bu delillerini getirmekten acizdir.

Åžeriat ile Akıl Arasında ÇeliÅŸki Yoktur:

Kelamcıların “akıl nassa taarruz ettiÄŸi zaman, akıl mukaddemdir. Çünkü naklin aslı akıldır” kaidesi batıldır. Çünkü vahyin nasları akla muhalif olarak gelmemiÅŸ, peygamberler de akla muhalif ÅŸeyler getirmemiÅŸler, ancak bazı ÅŸeyleri anlamada akıl aciz kalmıştır. Akla muhalif olduÄŸu söylenen ÅŸeyler ya uydurma bir hadise, ya da zayıf bir delalete delil olmaya musait olmayan ÅŸeylerdir. İbni Teymiye'nin bu konudaki kaidesi anlamlıdır: “ Sahih nakil, sarih akle muarız deÄŸildir”. 

Aklın Şeriata İnkıyat Etmesi ve Teslim Olmasının Gerekliliği:

DoÄŸruya ulaÅŸmanın ancak peygamberler yoluyla olduÄŸu esastır. Buna dair deliller vardır. Peygambere inkıyat ve teslimiyete iki örnek:
1- Aklın peygamberin haberi karşısındaki tutumu mukallit bir amminin muctehid karşısındaki tutumu gibidir.
2- Bir çocuÄŸu murebbi ve hocasına teslimiyeti gibidir. Ona muarız olamaz.

Vahye teslim olmak istemeyen aklın vahyin yanındaki değeri mukayese bile edilemez.

Akılla Åžeriata Muarız Olanların İnhirafları ve Bununla İlgili GörüÅŸler:

1. Taife haberlere muarız olan aklı da onlara takdim edip, “bize akıl gerekli, nakle ihtiyacımız yoktur” diyen Mutezile ve yolundan gidenlerdir.
2. Taife rey ve kıyaslarıyla naslara muarız olan, “rey ve kıyas bize gereklidir, hadise ihtiyacımız yok” diyen rey ashabıdır. 
3. Taife hakikat ve zevkleriyle naslara muarız olan, “hakikat bizimdir ÅŸeriata ihtiyacımız yoktur” diyen tasavvufçulardır.
4. Taife idare ve siyasetle naslara muarız olup, “biz siyaset erbabıyız, ÅŸeriata ihtiyacımız yoktur” diyenlerdir.
5. Taife nasları tevil ederek muarız olan “biz batın erbabıyız, zahire ihtayacımız yoktur” diyen batınilerdir. 

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

 

 

  1. Mutezilenin Mutevatir Ve Ahad Hadisi Hakkındaki Tutumu ve Ehl-i Sunnetin Reddiyesi
    ​

    1. Hadisi ve Hadis Ehlini Kötülemeleri:
    Mutezile, hadis öÄŸrenmeyi kötülemiÅŸ ayrıca öÄŸrenen insanları da kaçındırmıştır. Hatta buna ihtiyaç olmadığını, aklın ve zihnin yeterli geldiÄŸini savunmuÅŸtur. Kadı Abdülcebbar da delil olarak, hadis ehlinin hadisler hakkında ki menfi sözlerini zikreder. Hadisçilerin bir hadis hakkında baÅŸka tariklerini çoÄŸaltmayı sevdiklerini, fakat bunun hiçbir faydası olmadığını söyler. Bunun yanında Mutezile, fıkıh ve hadisle meÅŸhur olmadıkları, çünkü ellerindeki olanla yani akılla yetindiklerini ve bunun dinde fıkıh ve hadis taleb etmekten daha üstün olduÄŸunu söyler. Hadis rivayetinden kaçınılmasının gerekli olduÄŸunu, çünkü bunda yalan olabileceÄŸini savunur.

    Cevab:
    1. Hadis Ehlinin ve Hadisin Kötülenmesi Meselesi:
    Bunun sebebi Mutezilenin hadis ilmini bilmemesi ve ona önem vermemesi yüzündendir. Dolayısı ile eserlerinde hadis ile istidlal çok azdır. Onların çoÄŸu herhangi bir konuda bir veya iki hadis rivayet edildiÄŸini zanneder. ÖrneÄŸin Ebu’l-Hüseyin el-Basri ru’yet konusunda sadece Cerir b. Abdullah’ın hadisi nakledildiÄŸini zanneder. Halbuki bu konuda 30’a yakın hadis vardır. Sonra hadis ehlini öven Kadı İyad, İbn Ebu’l-İzz, Åžafii, er-Ramehurmezi, İbn el-Medini, es-Sevri, Hatib el-BaÄŸdadi gibi alimlerin sözleri gelmiÅŸtir .

    2. Mutevatir Hadis:
    Nazzam’a göre, her asırdaki ummetin rey ve istidlal yönünden hatada vuku bulması nasıl caizse, aynen mutevatir haberde de yalanda vuku bulmak caizdir. Ebu Huzeyl el-‘Allafa göre de, haberlerin delil sayılabilmesi için 20 kiÅŸiden daha azı ile sabit olmamasını ve bunlar içerisinde bir veya daha fazla kimsenin cennet ehli olmasını ÅŸart koÅŸar. Dört kiÅŸiden daha azın rivayeti hüküm ifade etmeyeceÄŸini 4 ila 20 arasındaki kiÅŸilerin rivayeti ancak ilim ifade edebileceÄŸini iddia ederek buna delil olarak Enfal Suresinin 65. ayetini getirir.

    Cevab:
    2. Mutevatir Hadis: 
    Bazı alimler haberleri dörde bölmüÅŸtür bunlar:
    a) Lafzen Mutevatir, b) Manen Mutevatir, c) Mustefiz Haberler, d) Haberi Vahid.

    Bazıları da bunu üçe bölmüÅŸtür:
    a) Mutevatir, b) MeÅŸhur, c) Ahad.

    Bazıları da Mutevatir ve Ahad olmak üzere ikiye bölmüÅŸtür. Sahabelerin haberleri mutevatir ve ahad diye haberleri ayırması olmamıştır. Bu taksim daha sonra ki alimler tarafından yapılmıştır. Mutezilede mutevatir her ne kadar haberi vahidden üstün görülmüÅŸ olsa da, mutevatir hadisi bile akıllarına ters düÅŸünce hemen tevil yoluna giderler veya inkar ederler. Selef ise, mutevatir haberi subutu kat’i ve yakini ilim ifade eder olarak görmüÅŸtür.

    Ebu Huzeyl’in iddia ettiÄŸi gibi mutevatirde muayyen ravi sayısı ÅŸartı yoktur. Bu konuda doÄŸru olan Abdulhalim İbn Teymiyye (babası)’nin zikrettiÄŸi sözdür. “Tevaturde ravi sayısına itibar edilmez. İtibar edilen yalanda birleÅŸmeleri mümkün olmayan nefsin itminane erdiÄŸi ilim ifade edebilecek derecede olmasıdır”. 
    Dolayısı ile alimler tevatur konusunda muayyen bir sayıda ittifak etmemiÅŸlerdir. Ayrıca Selefi Salihin, dinin akaid ve ahkam gibi bütün alanlarındaki mütevatir hadisleri kabul edip amel etmekten geri kalmamışlardır. 

    3. Ahad Hadis: 
    a) Tarifi:
    Mutezileye göre ahad hadis, doÄŸruluÄŸu veya yalanlığı bilinmeyen hadistir. Dolayısı ile Peygambere izafe edilen bir sünnet olamaz. Ancak akla uygunluk arzederse o zaman sünnet denilebilir. Dolayısıyla haberi ahad’da “Peygamber dedi” denilemez ancak “Peygamberden rivayet olundu” denilir.

    b) Ahad Haberler Din İşlerinde Mutlak Olarak Delil Değildir:
    Çünkü kasıtlı olarak yalan söylemek hata, unutkanlık ve deÄŸiÅŸtirmek gibi durumlar olabilir. 

    c) Haberi Ahadı Reddetmede Bazı Şubheleri:
    1. Zul-yedeynin kıssasında Peygamber onun haberini baÅŸkaları tasdik edinceye kadar kabul etmemiÅŸtir.
    2. Ninenin mirası konusunda Ebu Bekir el-MuÄŸira’nın haberini Muhammed b. Seleme destekleyinceye kadar kabul etmemiÅŸtir.
    3. Ä°sti’zan konusunda Ebu Musa el-EÅŸ’arinin haberini Ebu Said el-Hudri tasdik edinceye kadar Ömer bunu kabul etmemiÅŸtir. 

    d) Akla Muhalif Olunca Haberi Ahad ile İhticac Edilmez:
    Ebu’l-Huseyin ÅŸöyle der. “Aklın gereÄŸine muhalif olan zahir haber kabul edilmez. Çünkü biz mutlak olarak Allahın kiÅŸiye sadece gücü nisbetinde yüklediÄŸini akılla biliyoruz. Akla muhalif olan haberi kabul edersek, ya Peygamberin sıdkına inanıp böylelikle iki zıddı birleÅŸtirmiÅŸ oluruz veya onu tasdik etmeyerek mucizenin medlûl olandan yüz çevirmiÅŸ oluruz ki bu da imkansızdır.” 

    e) İtikadi Konularda İhticac Edilmez:
    Mutezilenin bir kısmı haberi ahad yoluyla itikadi konuların sabit olamayacağını iddia etmiÅŸtir. Çünkü itikad zanna deÄŸil, yakine bina edilir. Haberi ahad ise, zan ifade eder. Yakin ise, ancak akli delillerden elde edilir. Cahiz, Ebu’l- Huseyin ve Abdulcebbar bu konuda aynı görüÅŸtedirler. 

    f) Ahkamda Ancak Bazı Şartlar Bulunursa Amel Edilir:
    Bu konuda Ebu Ali el- Cubai ÅŸöyle der: “Haberi bir adil nakleder de ancak onun yolundan baÅŸka bir adilin haberi eklenirse o hadis kabul edilir. Ayrıca Kur’anın zahiri veya baÅŸka bir haberin zahiri onu destekler, yahut sahabeler arasında yayılmış yahut ta bazıları bununla amel etmiÅŸse o zaman kabul edilir.” 

    Cevab:
    3. Ahad Hadisin Tarifi:
    Bir veya daha fazla kimsenin rivayet ettiÄŸi ve mutevatir ÅŸartlara haiz olmayan hadistir. Mutezile ise, ahad hadise farklı bir tarif getirmiÅŸ bu tarifle hadisi rahatlıkla reddedip veya amel etmemeye müsait bir kavram olarak göstermiÅŸtir. Böylelikle dindeki hadislerin büyük bir kısmını saf dışı etmiÅŸtir.

    b. - c. Dinde Mutlak Olarak İhticac Edilmez İddiası: 
    Haberi Vahid, dinin aslından bir asıldır. Åžayet amel edilmesi bırakılırsa dinin büyük bir kısmının yok olması demektir. Haberi vahidle istidlal edileceÄŸine dair kitap ve sünnette deliller, Selefin bu konuda icması ve uygulaması vardır:
    a) Kur’andan deliller ve istidlalleri, b) Sünnetten deliller ve istidlalleri, c) Sahabe ve Selefin icması.

    Hicri 100. Yılından sonra Mutezile bu görüÅŸü ortaya atmıştır. Zu’l-yedeyn, ninenin mirası ile ilgili Ebu Bekir ve Ömer'in isti’zan kıssalarına ilim ehli açıklık getirmiÅŸtir. Sonra sahabelerin haberi vahidi kabul etmelerine bir çok örnekler vardır. Haberi vahidde yalan, hata, unutma veya deÄŸiÅŸtirme iddiası ile onun terkedilmesinin doÄŸru olmadığını açıktır. Çünkü ravilerin tamamen hata unutma ve benzeri arızalardan salim olduklarını kimse iddia etmemiÅŸtir. Lakin önemli olan bu ne zaman vuku bulursa bilinmesi ve açıklanması gerekir. 

    d. Akla Muhalif İse, İhticac Edilmez İddiası: 
    Daha önce akılla naklin taarruz etmediÄŸini, böyle bir ÅŸey varsa, o hadis veya nassın sahih yoldan gelmediÄŸi belirtilmiÅŸtir. 

    e. - f. İtikatta Delil Olmayacağı İddiası: 
    İstidlalde, itikatla amel ayırımını ilk olarak Mutezile’nin yapmıştır. Böyle bir ayırım doÄŸru deÄŸildir. 
    Buna cevab ÅŸöyledir: 
    1- Peygambere itaat ve isyanı nehyeden naslar genel ve mutlak olarak gelmiÅŸ, dolayısıyla akide ve ahkamı içerir. Bunlardan sadece ahkamı tahsis etmek, delil olmayan bir tahsistir.
    2- Haberi vahidle itikad ve ahkamda ihticac etmek, Peygamber ve ashabından sabit olmuÅŸtur. Kaldı ki Selefte bu ÅŸekilde hareket etmiÅŸtir.
    3- Akaid ve ahkamın ayırımı birbirinin mutelâzımının ayrımıdır. Çünkü bazen akide bir hüküm içerir, bazen de bir hüküm bir akideyi içerir. Dolayısı ile böyle bir ayırım sonradan çıkmıştır.
    Ahad hadisler akide de delil olmaz sözü aslında bir itikadi görüÅŸtür. Bunun sıhhatine delil nedir? Bu sadece somut bir iddiadır esası da yoktur. Ahad hadisler zan ifade eder sözünden maksat racih olan bir zandır, mercuh olan bir zan deÄŸildir. Ayrıca zan ifade ettiÄŸi görüÅŸü de ittifak edilmiÅŸ bir görüÅŸ deÄŸildir. Kaldı ki, ilim ifade eder diyenlerde vardır. Bu konuda el-Albani, Ahmed Muhammed Åžakir ve İbn Teymiye’nin sözleri dikkate ÅŸayandır. İbn Teymiye, Ali Cubai’nin hadisleri kabulde koÅŸtuÄŸu sayı ÅŸartına iki yönden cevab verir.

    a) Hadisi kabul etmedeki bu ÅŸartı daha önce hiçbir muhaddis iddia etmemiÅŸtir.
    b) Cubai, rivayeti ÅŸahadete kıyaslamıştır. Bu ise batıldır. Her ikisi arasındaki farklar açıktır. Onlar da ÅŸöyledir:

    1. Peygambere yalan isnadı baÅŸkasına yalan isnadı gibi deÄŸildir.
    2. Peygamberden haber verirken ravilerde güvenilirliÄŸin ÅŸart olması vardır ki bu da adalet ve zabt sıfatlarını içerir.
    3. Allah dinini hıfzını tekefful etmiÅŸtir. Ama diÄŸer ÅŸeylerin hıfzını tekeffül etmemiÅŸtir ki bazen bunlar, ÅŸahadet yoluyla haksız yere elde edilmektedir.
    4. Kadının rivayeti erkeÄŸin rivayeti gibidir. Ama ÅŸahidlikte öyle deÄŸildir. Buna benzer baÅŸka farklarda vardır. 

 

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

 

​

​

​

​

​

​

​
 

Dinin esası vahiydir.

 

 Vahiy olmadan insanlar akıl ile dinin hakikatlarına ulaÅŸamaz. Akıl ise bu vahiy mahsulu olan dini anlamada kullanılır.Din vahyin ve aklın birleÅŸmesiyle anlaşılır ve yaÅŸanır. Ä°ÅŸte hadisi ÅŸeriflerde meselenin bu iki yönüne vurgu yapılmıştır.

​

Allah Teâlâ, insana akıl ve fikir vererek, Onun yaratıkları arasında seçkin ve ayrıcalıklı bir konumda bulunmasını temin etmiÅŸtir. İnsan hayrı ÅŸerden, iyiyi kötüden, faydalıyı zararlıdan, güzeli çirkinden, hakkı batıldan ayırt eder.

Aklın tanımlarından biri: “İyiyi kötüden ayırt eden bir meleke”, diÄŸeri: “İnsanı öbür canlılardan ayırt eden ve teorik bilgileri edinmeye elveriÅŸli bir durumda olmasını saÄŸlayan özellik.” ÅŸeklindedir. Aklı: “DoÄŸuÅŸtan insan zihninde var olan zorunlu bilgiler” ÅŸeklinde tanımlayanlar da vardır. (bk. Gazali, İhya, Kahire, 1938, I/90)

​

Burada ÅŸu soruyu sormak öteden beri âdet olmuÅŸtur: "Madem ki ulu Allah insana hayrı, faydalıyı ve hakkı ÅŸerden, zararlıdan ve batıldan ayırt etmeye yarayan bir akıl vermiÅŸtir, peygamber göndermeye ve kitap indirmeye ne lüzum vardır? İnsanlar akıllarıyla dünyada hayatlarını düzenleyip mutlu bir ÅŸekilde ve huzurlu olarak yaÅŸayamazlar mı?"

Ateistler, deistler ve vahye dayalı olmayan Brahmanizm ve Hinduizm gibi beÅŸeri dinler, dünyada mutlu bir hayat yaÅŸamak için insana aklın yeterli olduÄŸunu savuna gelmiÅŸlerdir. İslam âlimleri ise çok önemli bir bilgi edinme aracı olmakla beraber aklın yeterli olmadığını, vahiy ile desteklenmesi ve tamamlanması gerektiÄŸini ispat etmeye çalışmışlar, bu maksatla bu konuda çeÅŸitli deliller ileri sürmüÅŸlerdir.

​

Bunlardan bazıları kısaca ÅŸöyledir. Vahiy gelmemiÅŸ olsaydı bile dinde emredilen ÅŸeylerin güzel, yasaklanan ÅŸeylerin çirkin ve kötü olduÄŸunu akıl bilebilirdi, ama bunların tümünü bilemezdi. Mesela Allah Teâlâ’yı bilirdi, fakat Onun sıfat, fiil ve isimlerini tam olarak bilemez, bu konuda herkes aklına göre farklı bir ÅŸey söyler, doÄŸru ve gerçek olan bilinmezdi. İnsan Allah Teâlâ’nın varlığını akılla bulur; ama Ona ibadet edip etmeyeceÄŸini, ibadet edecekse hangi ÅŸekilde ibadet edeceÄŸini kestiremez, herkes kendi aklına göre deÄŸiÅŸik bir ibadet ÅŸekli ortaya koyar, bu da çekiÅŸmelere ve karışıklıklara yol açardı. (bk. F. Razi, el Muhassal, Kahire, 1323. s. 156.)

​

Razi, peygamber göndermenin vahiy ile bildirilmemiÅŸ olsaydı, insanlar ölümden sonra yeni bir hayatın bulunduÄŸunu tam ve kesin bir ÅŸekilde akılla bilemezlerdi. Nelerin ahirette ecir ve sevap almaya, nelerin ceza görmeye ve azab çekmeye vesile olduÄŸunu akıl ve fikirle kavrayamazlardı. Özellikle Allah ve ahiret konularında akıl yetersizdir. Vahiyle aklın aydınlanması ÅŸarttır. Gazali’nin de dediÄŸi gibi akıl temel, vahiy bu temel üzerine inÅŸa edilen bina gibidir. Akıl göz, vahiy ışıktır. Ya da akıl lamba, vahiy onun yağıdır.

  • White Instagram Icon

© Copyright 2023 by Elementary school. Proudly created with Wix.com

Contact Us

Tel: 123-456-7890

Email: info@mysite.com

Address

500 Terry Francois Street

San Francisco, CA 94158

bottom of page